22 Şubat 2011 Salı

Pordüktörün günlüğü part 1

Bugün itibariyle yakında çıkacağımız uzakdoğu çekimleri için çalışmaya başladım. Öncelik elbette nerelerin dahil edilmesi gerektiği konusundaydı. Hedef uzakdoğu tamam ama coğrafya çok geniş. THy ile uçacağımız için Bangkok - Kuala Lumpur - Hong Kong ve Singapur'a geliş gidiş fiyatlarına baktım ilk olarak.

Bunların arasında en uygunu Singapur. Bundan sonrası tam bir kedi fare oyunu. Asya'da low cost airlines sayısı oldukça fazla ama öne çıkanlar belli başlı.

Air Asia
Tiger Airways
Jetstar
Bangkok Airways ve
Cebu Pacific

Daha önce Air Asia kullandım ve çok memnun kaldım ve fiyatlar arasında yine en uygunu neredeyse tüm destinasyonlar için Air Asia. Bundan yola çıkarak şöyle bir route belirledim çekim için :

Singapur (2 days)
Singapur - Kuala Lumpur Air Asia ile adam başı 60usd
Kuala Lumpur (3 days)
Kulala Lumpur - Hong Kong Air Asia ile adam başı 98usd
Hong Kong (3 days)
Hong Kong - Bangkok Air Asia ile adam başı 136usd
Bangkok (3 days)
Pattaya (1 day)
Bangkok - Pattaya Bangkok Airways ile adam başı 50 usd
Phuket (2 days)
Phuket - Kuala Lumpur - Bali - Kuala Lumpur Air Asia ile adambaşı 200usd
Bali ( 3 days)

Bu yorucu yolculuğun sonunda Singapur'dan tekrar Istanbul'a yol alacağız.  Toplam 18-19 gün sürecek yorucu bir maraton. Hava faktörü çok belirleyici. Hong Kong ve Bangkok dışında kalanlar tam bir muamma. Önceden tedbir alınabilecek tek konu Bali'yi en sona koymak oldu keza Mart ayındaki yağış beklentisi Nisan ayının kat ve kat üstünde. Bu durumda Nisan'a ne kadar yakın bir tarihte gidersek şansımız o kadar artar diye bir varsayımda bulunarak hazırlanıyoruz.

Bu çekeceğimiz yerler elbette Güneydoğu Asya denilince öne çıkan yerler ama arşivsel anlamda Jakarta ve Manila'yı da eklemek isterdim ben. Malesef ilgi çekmeyecektir. Bir başka seyahate bırakıyoruz onları.

Buralara ilişkin ikinci önemli konu çekimlerin yapılacağı otellerin belirlenmesi. Burada çalışmalar farklı ilerliyor, o günlüğün ilerleyen kısımlarında yer alacak hususlardan bir tanesi.

Google Art project'ten başlayarak enayi bir mekik denemesi

Google Art Project, henüz nedeni anlaşılamamış bir şekilde  Türk IP ile giriş yapılamıyor olsa da, yurdum insanı yolunu bir şekilde nasılsa bulur.

Dünya'nın en önemli müzelerinden 17 tanesi ile anlaşılmış hali hazırda ve bu müzelerdeki bir takım resim ve heykellerin çekimleri yapılmış. Bu site sayesinde bu çekmnleri yüksek çözünürlükle görmek mümkün, hemde ne çözünürlük! Çok çarpıcı bir iş, ki daha işin çok başı olduğu her halinden belli. Resimlere bakarken kendi favaroleriniziden oluşan bir galeri de hazırlayabiliyorsunuz. Ben hızlıca bir tur atarken şunlara dikkat kesildim :





En sonuncusu Death of Socrates'den yola çıkarak dikkatimi çeken diğer Sokrates resimleri :



en sonuncusu Efes şehrinden bir duvar boyaması, Efes'te dikkat çekici onlarca duvar boyaması var elbette, onlardan bazıları :



Mekik böyle uzar gider....


Sokrates'in ölümü üzerine dipnot :

Socrates (M.Ö. 469–399) 70 yaşındayken, Atinalı gençleri başka tanrılara inandırmak; onları, toplumun kabul görmüş değerlerini sorgulatmak yoluyla yoldan çıkarmak; onlara adalet sisteminin eleştirisini yapmakla kötü örnek olmak ve kafa karıştırmak suçuyla idama mahkûm edilmiştir. Onun idamıyla sonuçlanan yargılama süreci bugün tüm hukuk fakültelerinde ders olarak okutulur. Yargılama süreci, savcılık makamının 500 kişilik jüriye, üç Atinalı –şair Meletus, politikacı Anitus ve hatip Likhon- tarafından öne sürülen suçlamaları okumasıyla başlar ve Socrates’ın ünlü savunmasıyla gelişir. Bu üç Atinalı, onun tuhaf ve kötü ruhlu bir adam olduğuna karar vermişlerdir. Bu sürecin güzel bir özetini Alain de Botton’un “Felsefenin Tesellisi” adlı kitabında buluruz:

“Onun şehrin tanrılarına ibadet etmediğini, Atina’nın toplumsal düzenini bozduğunu ve genç adamları babalarına karşı kışkırttığını iddia ediyorlardı. Filozofun susturulması, hatta belki öldürülmesi gerektiğine inanıyorlardı. Atina kentinde, doğruyu yanlıştan ayırmak için belli bir yasal işleyiş söz konusuydu. Heliast Mahkeme binası agoranın hemen güneyindeydi. Bu büyük binanın içinde, bir tarafta jürinin oturması için tahta sıralar, sıraların karşısında da davacının ve savunmanın yer alacağı bir platform bulunuyordu. Davaya önce davacının konuşmasıyla başlanıyor, sonra savunmanın konuşması dinleniyordu. 200 ila 2500 kişiden oluşan jüri de hangi iddianın doğru olduğuna karar veriyor; jüri üyeleri kararlarını oy pusulaları kullanarak ya da ellerini kaldırarak açıklıyorlardı. Bir tarafı destekleyen kişilerin sayısına bakarak neyin doğru neyin yanlış olduğuna karar verme yöntemi, Atina’nın politik ve yasal yaşamında hep kullanılagelmiş bir yöntemdi. Sokrates’in davasının görüleceği gün mahkeme salonunda 500 kişi vardı. Davacı taraf konuşmasına, karşılarında duran adamın bir sahtekâr olduğunu söyleyerek başladı. Bu adam, yeryüzünün ve gökyüzünün gizlerini çözmeye çalışıyordu; dinden sapmış, sağlam argümanları kendi zayıf argümanlarıyla çürütmek için aldatıcı retorik yöntemler geliştirmişti. Socrates suçlamalara yanıt vermeye çalıştı. Gökyüzüyle ilgili hiçbir kuram geliştirmediğini, yeryüzünün gizlerini araştırmadığını, dinden sapmış bir adam olmadığını, aksine kutsal ibadetlerde bulunulması gerektiğine inandığını, Atinalı gençleri yoldan çıkarmaya çalışmadığını söyledi. Eğer Socrates birilerini yoldan çıkarmışsa bunu istemeden yapmıştı; zaten insanın kendi arkadaşlarını bile isteyerek kötü yola sürüklemesi pek de anlamlı değildi çünkü kötü arkadaşlardan bir gün mutlaka kendisi de zarar görürdü. Eğer istemeden bir hata yapmışsa, doğru olan şey, ona karşı bir dava açmak değil, kendine gelmesi için küçük bir uyarıda bulunmaktı.” (36–37)

Socrates, bir filozof olarak kendi inandığı doğrular adına Atinalıların yaşamlarını iyileştirmeyi arzuluyordu. Onlara, kişisel menfaatlerini, zihinsel ve ahlaki zenginliklerin önünde tutmamalarını öğretmeye çalışıyordu. Felsefesi idealistti ve Socrates tüm yaşamı boyunca ticaretten, para kazanmaktan, mülk edinmekten uzak durarak yani toplum içindeki günlük pratiklerin hiçbirinde aktif rol almayarak felsefesine adanmış bir yaşam sürüyordu. Hitabet sanatındaki yeteneği gençlerin ilgi odağı olmasını sağlamış ve Platon gibi öğrencileri etrafına toplamasına sebep olmuştu. İnsanlığa en büyük armağanının Sokratik Diyalog yöntemi ile tartışma sanatına diyalektiği getirmesidir. Bu yöntem daha sonraları Platon’un oluşturduğu ve Akıl Tanrıçası Athena’ya adanan, meşhur filozof okulu, Akademia’da geliştirilmiştir. Sokratik diyalog yöntemiyle tartışma, aklı, sağduyuyu ve ahlaki değerleri kıstas alarak şekillenir. Görünen gerçeklerin bir de görünmeyen tarafları vardır; duyu organlarımızla algıladığımız maddesel dünya ve duygularımızla yaptığımız değerlendirmeler öznel ve çarpık olabilir. Yanılsamalardan ancak akıl yoluyla kurtulabiliriz. (Örneğin, su dolu bardağa batırdığımız kalemi, akıl yürütmezsek, kırık zannedebiliriz). Bu felsefi düşünceye göre idea, maddeyi; tin de tözü önceler.

15 Şubat 2011 Salı

Macy Gray

Düne kadar en sevdiğin 50 sanatçıyı yaz deseniz asla aklıma gelmeyecek bir isim, Macy Gray. Dün, Defnoş sağ olsun beni Babylon'da Macy Gray konserine götürdü. Doğrusunu söylemek gerekirse biraz da söylene söylene gittik çünkü son Hindi Zahra deneyimimiz çok matah olmamıştı. Hareket edememiştik, bana çok plak gibi söylüyor gibi gelmişti vs vs...

Sahne aldığı ilk saniye itibariyle bizi büyüledi Macy Gray. O kadar içten ve keyifli bir konserdiki, bırakın benim en iyi 50 sanatçı listeme girmeyi, bugüne kadar gittiğim en iyi 10 konserden biri oldu kesinlikle. 2 saat kadar sahnede kaldılar ve bir kısım şarkılarını bilmeyen beni ve ezbere bilen geri kalan herkesi kendilerinden geçirdiler.

Uzun zaman sonra "hah işte konser budur!" dedirtikleri için, sank yu, sank yu, sank yuuu!!!

Two bearded men "Darwin&Tolstoy"

I have know quite few things about Darwin before reading his autobiography. We all know the man because of his great work "Origin of Species".  As we all know he was the founder of the "natural selection" theory and therefore his name is widely spread all around the globe. Although the work itself is unique there are some side stories which questions the man himself. He has been in contact with several fellow scientist while he was on the "Beagle" voyage and some think that the ideas that were on the "origin of species" might be not his own findings but might be stolen from others. There is no way to find out if that is the case or not but the man himself is indeed far from the great scientist we had in mind. He believes man is much more powerful than women and there is no way a female can be a scientist and so on, so on. The autobiography on the other hand is very slim on many ways. I wonder why we know so few about this man while we almost know everything about the other bearded man on the photo Tolstoy. While reading the autobiography I came across with a movie named "The last situation". It takes place in Tolstoy's house in his late 70's. All strong english cast plays, however no one can say either we see them at their best nor the movie is the best on the famous author. Tolstoy the man we adore as writer and question as a man while we take Darwin as a scientist and scientist alone. I wonder why...

and coincidence it is...the last letter of Tolstoy to his daughter and son :


The views you have acquired about Darwinism, evolution, and the struggle for existence won’t explain to you the meaning of your life and won’t give you guidance in your actions, and a life without an explanation of its meaning and importance, and without the unfailing guidance that stems from it is a pitiful existence. Think about it. I say it, probably on the eve of my death, because I love you.


Tolstoy’s complaint has been the most common of all indictments against Darwin, from the publication of the Origin of Species in 1859 to now. Darwinism, the charge contends, undermines morality by claiming that success in nature can only be measured by victory in bloody battle – the “struggle for existence” or “survival of the fittest” to cite Darwin’s own choice of mottoes. If we wish “meekness and love” to triumph over “pride and violence” (as Tolstoy wrote to Gandhi), then we must repudiate Darwin’s vision of nature’s way – as Tolstoy stated in a final plea to his errant children.





10 Şubat 2011 Perşembe

On Mark Twain's " The Innocent Abroad"

This book is one of the best travel description book I have ever read. Its really fascinating to see Europe and Holly land through the eyes of an american writer back in 1860's. You can see the image of Europe back then and the reality which hits the american on his journey.



Of course I was fascinated by the Istanbul chapter of the book, which by the way almost everywhere quoted as "constantinapolis" in the book.  First impressions gone immediately when Mark Twain hits the ground.  Although you can feel the catholic way of look at mosques and muslim things couple of times in the chapter, this doesn't effect the rest of the descriptions although most of them feels like it has been unquestionably exaggerated, I laughed a lot while reading those sections.

The Paris and Napoleon chapters and Syria - ottoman chapters where as fascinating as Istanbul chapter. I have found couple of early edition introduction of the book on the web. They were fun to read as well..

Saturday evening post on 21 August 1869 wrote ;

THE INNOCENTS ABROAD; OR, THE NEW PILGRIM'S PROGRESS. By MARK TWAIN (SAMUELL. CLEMENS.) This is an amusing account of the Steamship Quaker City's Pleasure Excursion to Europe and the Holy Land; with descriptions of countries, nations, incidents and adventures, as they appeared to that comic genius, Mark Twain. It is embellished with 234 Illustrations. While the prevailing tone of the book is humorous, there is a great deal of interesting information contained in its pages. It is a capital work for summer reading. Published by the American Publishing Company, Hartford, Conn., and sold by Agents. Those desiring copies, should write to the publishers, and an agent will call on them.

New York Independent wrote on September 30 1869 ; 

We do not mean to say that Mark Twain is the best of American humorists, for we do not think so, although the list is not very long; and yet he has found publishers in the American Publishing Company (Hartford) for a large octavo volume, entitled "The Innocents Abroad," which gives a very humorous account of his experiences and that of the party which sailed in the "Quaker City" two years ago for a visit to Europe and the Holy Land. The volume contains many shrewd things, and not a few that are funny; and, although it does not claim to represent the highest type of literary work, it fulfills what it does claim, and gives a much more truthful idea, we doubt not, of life and scenes abroad than many a more pretentious book. We doubt not it will find many readers.


3 Şubat 2011 Perşembe

Perec usulü bir deneme

Salondayim, katan köşkünde. Tarih 3 Şubat 2011. (2011 oldu- inanmak güç) .

Güneşli bir kış günü, hava soğuktur eminim, daha evden çıkmadım. Bu aralar çıkmakta istemiyorum zaten. Salon biraz geceden kalma çok değil ama. Televizyon karşısında bir şeyle atıştırmışız, onun artikları duruyor halen. Sabah kalktıktan sonra toparlamak istemedim. Öğlen acıkınca birşeyler daha atıştırdım masa iyice pislendi. Iki adet amerikan servisi, tuz, karabiber ve öğle yemeğinde gömçürdüğüm bezelye soslu çanak var. Nayse masa kısmı bizi ilgilendirmiyor. Dedim ya kaptan köşkünde oturuyorum. Burası aslında evin en güzel yeri, harika bir manzarası var. geçekten kaptan köşkü, ama her evin en güzel kısmı en az kullanılan kısmı olmuyor mu ? Ya da ben mi böyle davranıyorum bu tür yerlere. Ya da çok mu şey yüklüyorum üştlerine, her neyse, konumuz bu da değil.

3 Şubat 2011, hava güneşli ama soğuk - en azindan hava durumu öyle söylüyordu bu gün içın... Kaptan köşkünden bakınca ilk göze çarpan karşi çatıda uyuklayan martı. Yazıyı karalamaya başladığımda 3 taneydilar, 2 si uçmuş besbelli, bir tanesi halen kestiriyor. Arada sırada bana göz atıyor, belli ki tehlikeli olmadığıma kanaat getirdi. Uyukladığı yerin tam yanında apartmanın antenlerinin durduğu bacası var. 6 adet çanak anten var, bu 3m2 de. 1 adet bozulmuş çanak anten ise hemen yanlarında, martının kestirdiği yerin yani başinda sökülmüş duruyor. Çatınin sol tarafı daha da kalabalik, 5-1o metre osnra ikinci çanal anten çılgınığı var. 1 büyük, 3 orta 7 küçük anten  var burada. Hah bir martı daha geldi bizimskisinin yanına, ayakta dikiliyor şimdilik...

Çatıdan hemen sonra boğaz görünüyor, bir tanker geçiyor şu anda. YANG MING yazıyor üstünde, besbelli çin mali konteynerlar var üstunde. onlarca hemde, en çok kırmızı renkte var, sonra lacivert ya da gri saymak zor, hızlı da ilerliyor marmara yönüne doğru. Ha elbette size anlatmadım, ev cihangir'de, yani boğazı karşınıza aldığınızda sağa doğru gidenler güneye, sola doğru gidenler karadenize doğru ilerliyor. Bu tanker ne tarafa gitti yani ? Saga evet!

Tankerin hemen arkasından bir araba vapuru geçiyor, her zamanki güzergahı olan eminönü - harem yönünde. Eski tiplerden, bence yeni beyaz arabalı vapurlardan çok daha güzel eskileri. Içi belli ki dolu, arabalari zar zor seçebiliyorum bu mesafeden. Ah uyuyan martı gitmış, ayaktaki duruyor çatıda sadece şimdilik.

Boğaz dalgalı buğun, bayraklara bakacak olursak rüzgar güneyden yani lodos, acaba bu miskinlik bundan mı?
 Geldi uyuyan martı, ya da bir arkadaşı..ikilediler çatıda gene. gelir gelmez yattı bu bence bizim uykucu olan..

Eski yarim adaya bakınca iki adet üzerinde koskoca 'deniz' yazan yolcu gemisi yanaşmış sahile, oradan indi bindi olmaz belli ki bir süre orada misafir olacak bu gemiler. Sarayburnunu kazıyorlar bir senedir, maramar ray diye tahmin ediyorum. Kazıyorlar derken bir hareket var sanılmasın sadece toprak yer üstüne çıkmış öyle duruyor, ya aşağıda bir çalışma var ya da başladılar ve kaldı. Çirkin bir kazı alanı işte, teknelerin eminönüne doğru olan yanında sırasıyla araba vapuru, iki vapur duruyor. Bunlarda iskeleye yanaşmamış halde... Onların önündende vızır vızır vapurlar geçmekte, saat 14.26, bu saatte çok hareket olmaz genelde. Akşam saatleri bastırdın mı vapur dolar taşar bu bölge, kaptan köşkünün keyfi de en çok o saatlerde çikar zaten. Aslında en güzel saati bu da değildir. Kış günleri sabahlarıdır en güzel saatleri. çok erken saatler ve hava açik olacak işte o zaman inanılmaz gün doğar istanbul'a. saat 5.30 6 civari ayaktaysaniz turuncudan pastel sarıya kayan bir gün doğuşu karşılar sizi. Martılar halen orada, biri uyuyoar diğeri ayakta bakıniyor bir o tarafa bir bu tarafa.

Hemen yakınlardaki sahile bakınca bir adet eski ama 300 senelikmiş gibi duran eskilikte bir tekne var kıyıda, ispanyol bayraği salanıyor arkasında, 3-4 gündur burada konaklıyor dikkatimi çekti, haberlere bakındım neyin nesi diye hiç bir yerde ses yok. Ya da ben bulamadım. Kaptan köşkünden tamamı gözükemiyor o yüzden detaylı anlatmak imkansız. Görunen iki direk bir bayrak, bir de kısa direk, bayraklar diğer yene döndü, lodos değilmıiş demek ki...

tarih 3 Şubat 2011 yer kaptan köşkü, cihanfgir, beyoğlu, istanbul, Türkiye, avrasya, dünya.

1 Şubat 2011 Salı

Königsberg problem - Kaliningrad (Litlle Russian city by the Baltic sea)


While reading Perec's "Species of Spaces" I come across with Königsberg problem. Now I have another reason to visit Kaliningrad !


The Seven Bridges of Königsberg is a notable historical problem in mathematics. Its negative resolution by Leonhard Euler in 1735 laid the foundations of graph theory and prefigured the idea oftopology.
The city of Königsberg in Prussia (now KaliningradRussia) was set on both sides of the Pregel River, and included two large islands which were connected to each other and the mainland by seven bridges.

The problem was to find a walk through the city that would cross each bridge once and only once. The islands could not be reached by any route other than the bridges, and every bridge must have been crossed completely every time (one could not walk half way onto the bridge and then turn around and later cross the other half from the other side).

In the second picture, greens are the bridges that remain from the original 7 and the red ones are the ones that were demolished.